Erzincan’daki altın madeninde yaşanan toprak kayması siyanürle yapılan madenciliği de bir kez daha gündeme getirdi.
Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Rüştü Uçan, Erzincan’da bir altın madeninde meydana gelen toprak kaymasında işçilerin siyanürlü toprak altında kalmasını ve siyanür tehlikesini İLKHA muhabirine değerlendirdi. değerlendirdi.
“İş kazasından fazla aşırı derecede hırs var”
Dr. Öğretim Üyesi Rüştü Uçan
Meydana gelen maden kazasında ihmal olduğuna işaret eden Uçan, “Bu kadar büyük kar eden bir firmanın biriken toprağı kaymaya başlamadan önce tespit etmesi lazımdı. Çeşitli teknolojik aletlerle, dronelarla, takip sistemleri ile uzaydan takip sistemleri ile toprak kaymaya başlamadan önce belirtilmesi lazım. Aşırı kar hırsıyla çok yakınında bir maden patlatarak ilk önce patlatılıyor ve birtakım makinelerle kum haline getiriliyor önce başka bir yöntemle içindeki altınları alındıktan sonra yığılarak onun üzerine yine siyanür konularak altın elde edililyor. Burada da daha uzakta daha sağlıklı bir zemin yapmak yerine yine çok aşırı hırsla yapılan bir işlem. Dronelarla kontrol yapılmadığı için çatlak veya gelme var mı yok mu diye kontrol etmedikleri içinde kaza oluyor zaten. 100 kişiyi orada kurtardıkları söyleniyor, 100 kişi kurtarılıyor ama 10 kişinin de ne oluyor diye bakmaya giden kişilerin olduğu söyleniyor. Birçok iş makinesi falan da kalmış. İş kazasından fazla aşırı derecede hırs var. Bir de iş kazası olduktan sonra yani oraya o kadar toprak gittikten sonra orada arama falan sadece toplumun bu konudaki üzüntüsünü azaltmak için göstermelik yapılmıştır. Çünkü oradan insanın kurtulması mümkün değil. 10 dakika veya 5 dakika içerisinde kurtarabilirseniz kurtarırsınız; zaten haberin gidip gelmesi o kadar süredir. 10 milyon metrekare içinde 10 kişinin bulunması diye bir olay söz konusu değildir.” dedi.
“Büyük bir ihtimalle üretici firma ne istiyorsa ne kadar istiyorsa veriliyor”
Siyanürle altın arama faaliyeti hakkında değerlendirmelerde bulunan Uçan, “Burada gördüğümüz gibi hem milyonlarca metrekür toprak, siyanür ve ağır metallerle kullanılmayacak şekilde bir karışım haline geliyor aynı zamanda siyanürün biriktiği siyanür gölleri oluşuyor. Her ikisi de doğa için olabildiğince zararlı ve faydalı olmayan bir şeydir. Afrika ülkelerinde bile devlet katkısı yüzde 30’lara varıyor, yani üretilen altının yüzde 30’unu devlet alırken bizde ne yazık ki bu oranın yüzde 3 olduğu söyleniyor. Bu üretilen miktarın tespitinde devletin çok teknolojik tespit olanakları elinde olması lazım ki burada üretileni tam tespit etsin. Böyle bir teknolojinin olduğuna dair bir bilgide yok. Büyük bir ihtimalle üretici firma ne istiyorsa ne kadar istiyorsa veriliyor. Bu yüzde 30 Afrika ülkelerine verilirken bizde verilmiyorsa bu aradaki farkın da birilerine verilmesi ihtimali çok yüksek. Bizim kârımız yok, Amerikalı firmanın karı var ve aradaki bir bir takım kişilerin karı var ama kimler olduğunu bilemiyoruz. Aradaki kişiler kârı ettikleri için onlar istiyorlar yoksa bizim bize bir kârı yok. O bölgede hayvancılık varmış, nehirler varmış, turizm olabilir başka bir sürü şeyler yapılabilirken milyonlarca metreküp arazi yok edildi. Görünen o ki burada bizim bir kârımız yok.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)