ERMENİ KÖKENLİ VATANDAŞLARIN HANİDE İÇ İÇE KARDEŞÇE YAŞADIKLARI DÖNEMLERDE YAŞAM VE TİCARET HAYATLARI

1900 lü yılların sonu ve 20.yy. başlarında Hani ilçesinde yaşadıkları bilinen Ermeni vatandaşların iş hayatları yaşam ve ticari alanlara damgasını vurmuştu. O yılların ilerleyen zamanlarında Ermeni kökenli ailelerden evlenen bir çok Hanili ailelerinde olduğu söyleniyor.

Hani – Meslekler ve Ekonomik Hayat

Hani’nin ekonomik hayatı ve genel anlamda orada yürütülen meslekler hakkında kaleme alınmış bu makaledeki bilgiler Penyamin G. Jamgoçyan’ın, 1952’de Beyrut’ta yayınlanan “Hani” kitabından ve bir kısmı da 2010’da Beyrut Sahakyan Okulu mezunları tarafından yayımlanan “Başöğretmen Penyamin Jamgoçyan’a saygı” kitabından alınmıştır. Burada tasvir edilecek olan zaman Jamgoçyan’ın Hani’de yaşadığı dönem, yani 20. yy. başı.

Hani Ermeni ve Kürt halklarının karışık yaşadığı bir kentti ve asırlar boyunca bu iki halk arasında karşılıklı ilişkiler hasıl olmuştur. Birbirlerini ziyaret eder, aynı sofraya oturur ve birbirlerine kirve derlerdi. Ermeniler ve Kürtler karşılıklı olarak birbirlerine güvenir ve bu güven özellikle alışverişte kendisini gösterirdi. Jamgoçyan, farklı toprak mahsülleriyle yüklü 5-10 katırla Kürtler uzak köylerden Hani’ye gelir ve kendi evleriymişcesine bu veya o Ermeninin evine girer, yüklerini boşaltır, hayvanlarını bağlar, yemeklerini yer, bazen gece de temiz yataklarda uyur ve kirvelerinin misafirperverliğinin keyfini sürerlerdi. Aynısını Ermeni gezgün tüccarlar Kürt köylerini ziyaret ettiklerinde yaparlardı.

Hani’deki ekonomik hayat ve orada uygulanan meslekler ilginçtir ki Ermeni ve Kürt halkı arasında bölünmüştü. İki toplum arasında farklı meslek kollarında işbirliği de mevcuttu. Kürtler genelde mülk sahibi, hayvancılıkla uğraşan ve çiftçiydiler. Topraklar genelde Kürtlere aitti, gerçi borç karşılığında bir kaç büyük ve verimli araziler Ermenilere geçmişti. Kürtlerin 5-6 kumaşcı ve bir de kundura dükkanı vardı. Hani Ermeni tarihi yazarı Penyamin Jamgoçyan’a göre bu kunduracı Kürtleşmiş bir Ermeni olabilirdi [1]. Diğerleri ise bağcı, bahçıvan ve hayvan bakıcılarıydı.

Ermeniler bağcılık, ticaret ile uğraşırlardı ve meslek sahibiydiler.

Bazı mesleklerin gezici olduğunu ve bölgesel özelliğe sahip olduklarını belirtmemiz gerekir. Hani’de kunduracıların, kalaycıların, nalbantların, tuhafiyecilerin belli bir süre şehirden uzaklaşıp, Kürt köylerinde çalışmaları yazılı olmayan bir kanundu adeta. Farklı ürünler alıp, bağbozumu veya hasat zamanı, mevsimine göre eve dönerlerdi [2].

Hani’de meslekler genellikle aile ve aşiretlere aitti.

Bağcılık

Hani üzüm zengini bir bölgeydi. En ünlü üzüm çeşitleri mazrumi (beyaz ve kırmızı çeşitleri ile), mahsereyi, hırpoki, madmad (salatalık şeklinde, uzun, sarı), kırmızı, cınsan, gırdan, hasani (top şeklinde, çok tatlı), siyah (şarap ve kuru üzüm hazırlamak için kullanılır) [3]. Bağlarda istisnai olarak badem ve incir ağaçları bulunurdu. Etrafı böğürtlen çalısı ile hazırlanmış olurdu. Hemen hemen her evin kendi bağı vardı.

Hanililer üzümü satmazlar ve evde kullanmak için muhafaza ederlerdi. Bazen uzak köylerden gelen Kürt kadınlarına üzüm verip, karşılığında mercimek, nohut veya un alırlardı.

Bağbozumu zamanında tüm köy bağlara doluşur, herkes kendi bağına koşardı. Hani’de bağ sahibi olmayan kişiler istisna idi. Jamgoçyan, insanların topladıkları üzümleri özel sepetlerle kendi bağlarında inşa ettikleri kulübeye götürdüklerini ve geniş bir ağza sahip, kilden inşa edilmiş havuzlara (masere) dökdüklerini anlatır. Üzümü doldurduktan sonra gençler yalın ayak masereye girer, salımları ezerdi. Şire dedikleri üzümün özü süzülür, daha sonra maserenin altında bulunan oluktan dışarı akar ve silindir şeklinde seramik kaplara dolardı. Sonra da bunları leğenlere doldururlardı. Daha sonra üzüm özünü hafif ateş üzerine konmuş kazanlara doldururlardı. Malez adı verilen katılaşmış üzüm özünü hazırlamak büyük ustalık gerektirirdi. Ve ev hanımları bu işin ustasıydı. Onlar tam kıvamında pişirmenin inceliklerini bilirdi. Pestilin (Hanililer laktaş derdi), tatlı sucuğun, kesmenin tadının başarısı bunla alakalıydı. Hani’nin üzüm pestili inceliği ve tatlılığı ile ünlüydü [4].

Jamgoçyan tatlı sucuk yapımının özel bir yetenek gerektirdiğinden bahseder, çünkü iyi hazırlanmamış malez, içine konan ceviz veya bademin üzerinden akabilirdi. Tatlı sucuk için dayanıklı bir ipe ceviz ve badem içi dizer ve malezin içine koyarlardı. Asdıktan ve biraz kuruduktan sonra yeniden içine koyarlardı. Üzümden yapılan tüm bu ürünler özel kaplara koyarlardı [5].

Kış için üzümü üzüm yaprağına sarıp asarlardı. Bu işleme deyle ismi verilirdi. Paskalya’ya kadar böyle kalırdı. Üzümü yemek dışında tatlı ve şarap hazırlamak için de kullanırlardı. Her ev kendi erzağını kendisi hazırlar ve kış boyunca tüm hane halkı, komşular ve dostlar tatlıların tadını çıkarır, şarabı tadarlardı. Üzüm posasından veya kuru üzümden votka hazırlayanlar da olurdu [6].

Bağlar genel olarak kuraktı.

Hanililer üzüm asmasını muhafaza etmekiçin özel yöntemlere sahipti. Yaz gelmeden, Büyük Perhiz döneminde, ağaç altını kazar, özel bir bıçakla dallarını budar ve tahta çıtalar üzerine sabitlerdi. Böylece her bir üzüm asması altında küçük bir ev oluşurdu. Dahası, kesilmiş dalları üst üste koyup kurutur ve daha sonra örüp ince duvarlar inşa ederlerdi. Ve bu duvarlarla yazları dam üzerinde geceleri uyumak için açık hava odaları hazırlarlardı (Jamgoçyan’ın tabiri ile; erzel veya arzel). Yatak ve karyolaları öğlen saatlerinde oada bırakmazlardı [7].

Marangozluk

Hanili marangozlar genelde dut ağacından faydalanırdı. Testere, keser, zımba, rende, eğe gibi basit aletleri vardı. Genelde elbe (ahşap kova), kaşık, ahşap sırt kaşıyıcı, kepçe, elek, kapı, anahtar ve toprağı işlemek için gerekli araç gereç vs. yaparlardı [8].

Marangozluk yapan Hanili ileri gelen aileler şunlardı: Kudoğlar, Nacarlar, İsgolar, Terzinunenolar, Der Avedisyanlar, Kuşerlerden Sarkis, Tıpo, One, Malkağanlardan Garabid, Boğosyanlardan Boğos, Topal Nanolar, Der Haçaduryanlar [9].

Bakırcılık

Bakırcılık Hani’de çok gelişmişti. Hanililer işlenmemiş bakırı Bakır Madeni bölgesinden getirirdi. Usta zanaatkarlar ise kazan, leğen, tencere, ve tepsi, sini gibi bir çok farklı mutfak kabı hazırlardı. Bunlardan bazılarını masa olarak da kullanırlardı. Hazırlanan kaplar Harput, Diyarbekir, Bitlis ve Erzurum’a kadar giderdi.

Jamgoçyan’a göre bakırcılıkla uğraşan dükkanların sayısı 76-176 arasındaydı. Zanaatkar ailelerden Onogurenk, Manoenk, Çılhents Haçoenk, Bısgısnets Tumasenk sayılabilir [10].

Demircilik

Hani’de kaç demirci dükkanı olduğu belli değil. Demirci dükkanının ortasında yuvarlak, 70-80 cm. yüksekliğinde, soba olarak da işlev gören bir çalışma masası olurdu.

Dükkanın arka kısmında büyükçe bir körük vardı. Çırak, körüğün iki kanatlarını oynatıp ateşi harlardı. Körüğün önünde bir çukur, yani demircinin potası vardı. Potanın içine kömür ve demir konurdu. Sobanın yanında demiri veya çeliği sulamak için bir su havuzu bulunurdu. Demirci için gerekli gereçler şunlardı; sobanın önüne yerleştirilmiş örs, yanında hazır durumda bulunan ocak maşası, farklı büyüklükte çekiçler vs.

Usta, köylülerin ihtiyaç duydukları demirden tüm aletleri veya farklı aletlerin demir kısımlarını yapardı.

Demirci ustası olan aileler şunlardı; Malkazanenk (Sıdımbolçonk), Gopoyenk, Kavroyenk, Kutsoyenk [11].

Silah İmalatı

Silah imalatı Hani’de, özellikle Kürtlerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, gelişmiş bir meslekti. Bu nedenle Hanili silah üreticileri Kürtlerin yakın dostuydu.

Silah üreticileri yerel araç gereçlerle hançer, hatta Avrupai farklı silahlara ait en ince parçaları ahşap, kemik ve demirden imal edebiliyorlardı.

Silah imalatı ile meşgul olanlar Sıdımbolçonts Krikor, Sırabenk, Anoyenk ve Şeyhoboğosenk’lerdi [12].

Nalbantlık

Hanili nalbantlardan bazıları tüm yıl boyunca Hani’de çalışır, bazıları ise bahar ve yaz mevsimlerinde Kürt köylerini gezer ve yerel ihtiyaçlara zanaatlarıyla karşılık vermek isterlerdi.

Nalbantçılıkla ilgili olanlar Bozoyenk, Mıkayelenk, Nalbandenk ve Guloyents Kurko idi [13].

Kunduracılık

Hani’de en yaygın olan meslekti. Kunduracılar yılın bir kaç ayını Kürt köylerinde geçirirdi. Hemen hemen her ailede kunduracılıkla ilgilenen bir vardı. Kunduracıların çoğu yamacı idi, yani eski ayakkabıları yenilerdi. Yamacılar pineçi adıyla bilinirdi.

O yıllarda hazır kumaş, hazır deri veya ayakkabıcılığa has özel araç gereçler yoktu. Saf derinin öğütülmesi ve kullanıma hazır hale getirilmesi gibi deriye dair tüm çalışmaları ayakkabıcılar yapardı.

Ayakkabıcının evinin alt katına yerden biraz yüksek, silag adı verilen özel havuzlar yapılırdı. Bir süre bu havuzlarda kaldıktan sonra, ham deri Jamgoçyan’ın aktardığına göre kunduracılar tarafından Mahmut Ağa’dan satın alınan eski bir bina olan tabakhaneye götürülürdü. Öyle ki bu tabakhane tüm kunduracıların ortak malıydı. Tabakhanenin suyu kollarından biri tam bu binanın yanından geçen Enkebir’den temin edilirdi. Deriyi yedi gün suda muhafaza eder, sonra çıkarır ve bir buçuk-iki metre uzunluğa sahip bir sopa üzerine yerleştirirlerdi. Daha sonra her iki taraftan ahşap kulpu bulunan, yay şeklinde bir bıçakla deriyi yüzerlerdi. Tamamen temizlenmiş ve yumuşamış deri eve götürülür ve havuza bırakılırdı [14].

Dabak, tabakçının deriyi işlemek için hazırladığı maddenin adı. Hanili kunduracılar bu maddeyi hazırlamak için mazı (yeşil, yuvarlak), soğan kökü şekline sahip gıjık, sumak çalısı, çürümüş ve yuvarlak kakol (bu maddenin ne olduğunu tespit etmek mümkün olmadı). Kunduracı, sağlamlaştırmak için dabağı temiz deriye sürer, daha sonra, derinin ön yüzünü siyah veya kırmızıya boyardı. Boyamak için kireç kullanırdı.

Hazır deriyi dükkana götürür ve terlik, galoş ve deriden yapılmış eyer, yular, dizgin gibi farklı gereçler hazırlardı.

Ellerinde sadece guc dedikleri bir alet vardı. Bu, bir ağaç kütüğünün bir kısmıydı. Üzerine 3-4 ayak koyup, kunduracı masası olarak kullanırlardı. Bir de mısap adı verilen, yuvarlak başlı, yassı zeminle, genelde sarı renkli olan bir çekiç vardı. Diğer aletler ise şunlardı: biz, iğne, gaz (yuvarlak ağızlı bir bıçak), biley, bileme taşı. Ayakkabı kalıbı olan endaza da vardı bunların arasında. Tüm bunların yanında farklı ölçülere ve şekillere sahip tahtalar kullanılırdı ve tüm bunların kendine has isimleri vardı. Fakat Jamgoçyan’ın kitapta da belirttiği üzere, tüm bu isimleri hafıza yoluyla yeniden hatırlamak mümkün olmamıştır. Bu ahşap aletlerin çoğunu ayakkabının bir tarafını ihtiyaca göre büyütmek istedikleri zaman kullanırlardı.

Kunduracılık yapan Hanili ünlü aileler şunlardı: Kerkıvorenk, Şınurenk, Khıçenk, Jamgoçenk, Fermanents Mıgro, Arsuzenk, Manoyenk, Şehreşents, Ohan, Melkon, Mıkhs Arakelents Ohanes [15].

Kalaycılık

Kalaycılık da Hani’de epeyce yaygın bir meslekti ve yaklaşık 60 aile bu işi yapmaktaydı. Onlara kalayçi denirdi. Bu mesleğe sahip kişiler genelde gezgin olduklarından dolayı ilginç bir hayat yaşardı. Kalaycılar köyden köye, şehirden şehire gezerdi. Özellikle Büyük Perhiz döneminin başladığı Pazartesi günü evden ayrılırlardı ve geriye ne zaman dönecekleri ise meçhuldü. Genelde sonbaharda geri dönerlerdi. Bazen güneye, ta Filistin’e kadar, bazen de kuzeye, Erzurum’a giderlerdi.

Basit aletlere sahiplerdi. Bir körük, gyaz adını verdikleri bir maşa, biraz kalay, ufak tefek gereçler ve ilaçlar [16].

Bakır hamam kovası, Diyarbekir/Dikranagert (Kaynak: Dikris, Daron ve Minas Koyuncu, İstanbul).

Hanili kalaycıların kendilerine has gizli bir kelime hazinesi vardı. Bu kelime hazinesi muhtemelen yeni yerlere yaptıkları yolculuklar dikkate alınarak yaratılmıştı. İşte bunlardan bazıları:
  1. Demir döver – anlar
  2. Uzun kulak- eşek
  3. Uzun el – hırsız
  4. Kemiksiz var – bit var
  5. Tütün var – Kürt var
  6. Damla – pekmez
  7. Mercimek taşlı – yabancı var
  8. Otuzdur – Türk var, Ramazan
  9. Ellidir – Ermeni, Büyük Perhiz
  10. Büyük sivrisinek – Türk

Kalaycılıkla geçinen bir çok aileden bazıları şunlardı: Cuharenk, Kaplanenk, Bısgenk, Bubuş Kevoenk [17].

Dokumacılık

Hani’deki yaklaşık 100 Ermeni ailenin içinde, her birinin bir veya iki üyesi dokumacılıkla meşguldü. İlerde, dokuma ticaretinin gelişmesiyle, bir çok aile bu mesleği bırakıp ticaretle uğraşmaya başlamıştır.

Hanili zanaatkarlar evlerinin üst katında bulunan bir odayı dokumacılık için tahsis ederdi. Odanın bir köşesinde bir metre uzunluğunda ve 50 cm. eninde ve dize kadar olan bir derinlikte bir çukur açarlar, çukurun başına da iki dayanak üzerine yerleştirilen bir silindir yerleştirirlerdi. Parçayı sarmaya yarayan bu silindire sarmin adını vermişlerdi. Çukurun iki yanında, merkeze doğru, silindirin iki ucu için iki dayanak yerleştirilirdi. Çukurdan yaklaşık 3 metre uzaklıkta 20-25 cm. iki dayanak üzerine yuvarlak bir çubuk konurdu [18].

Jamgoçyan kitabında dokumacılıkta kullanılan farklı aletler veya alet parçalarından bahsediyor. Bunlar Hani’de kullanılan ve bu mesleğe ait kelimeler, bunlardan bazıları ise yerel diyalekte ait.

Evdeki gelinler ve kaynana dokumacılıkta kendi paylarına düşen işleri vardı. Pamuğu temizlemek ve onu 20-30 cm. uzulukta pamuktan hazırlanmış badruka çubuklara dönüştürmek görevi kendilerine verilmişti. Daha sonra badrukayı makarada eğirirlerdi [19].

Eğrilmiş ipliği üzerinde 4-6 çubuk olan ve nazug adı verilen bir aletin üzerine sarıp, bilek kalınlığında iplikler hazırlanırdı. Telleri sağlamlaştırmak için iplikleri tutkala batırılırdı. Daha sonra genelde kadınlar telleri nazug gibi, fakat garjar adı verilen daha küçük br aletin üzerine geçirir, makara ile özel borulara doldurulurdu. Bu dolu borulara masura adı verilirdi. Dokumacı “desticağ”a gerekli sayıda masura geçirirdi. Bu, mekik şeklinde bir aletti ve üzerinde masuralar için iki sıra halinde 24-36 arasında demir çubuklar bulunurdu [20].

Sonraki aşamada örülmesi gereken bez hazırlanırdı. Jamgoçyan anlattığına göre, bezi hazırlamak için ev dışında, açık havada, 20-30 metre boyunca, birbirinden 2-3 metre uzaklıkta “sıtits” adını verdikleri 2 veya 4 uzun direk dikilirdi. Daha sonra örülecek bezin genişliğine göre, “”desticağ” üzerine gerekli olduğu sayıda, sazdan yapılmış, 5-10 cm. uzunluğunda borular geçirilirdi. Jamgoçyan şöyle devam ediyor: “Tüm bu boruların üzerinde bulunan ipleri birleştirip ilk çubuğa bağlar, daha sonra ilerlemeye başlar ve her bir çubuğa vardıklarında bir ve diğer taraftan üzerlerinden haç şeklinde geçirirlerdi. Gidiş gelişle, istenilen uzunlukta ve sayıda hazırladıktan sonra toplamaya başlarlardı. İşte “hevandz” dedikleri bez buydu” [21].

Dokumacının çalışmasını tasvir etmeye devam ederek, Jamgoçyan bu bezi büyük bir ustalıkla bir topa dönüştürüp kuyunun üzerine, bir köşeye astıklarını ve tavandan asılı sağlam bir çubuğun üzerinden geçirdikten sonra, birbirienden ayrık telleri kuyudan 2-3 metre uzaklıkta, yere sabitlenmiş tahta parçasının üzerinden geçirdiklerini aktarıyor. Daha sonra her bir tel sağlam ipliklerden oluşan halkalara geçirilirdi. Bu halkalar ikiye ayrılıp, iki direğe bağlanmıştı. Bu direkler de sağ ve sol ayaklarla dönüşümlü olarak kullanıp, ipi ikiye ayırmak ve mekiği arasından geçirmek için kuyunun altında bulunan iki ayağa bağlanmıştı. Halkalardan geçmiş olan ipler bir tarak arasından geçer ve silindirin üzerine aktarılırdı. Silindirin dişleri 1-2 mm. Genişlik ve 10-12 cm. uzunluğa sahip saztan yapılmış ince çubuklardan yapılmıştı [22].

Her şeyi hazır ettikten sonra, dokumacı kuyunun içindeki iki ahşap ayağa ayaklarını koyup, örmeye başlardı. Mekiği sağdan sola, soldan sağa atıp, her seferinde defe ile vurup ipliği sağlamlaştırırdı. Tavandan asılı olan tahta parçasına def denirdi. Bezi ördükten sonra boyama işini de dokumacı yapardı. Kırmızı, sabun tozu gibi bembeyaz, alçı vs. maddelerle beze silinmez bir renk verirdi.

Dokumacılıkla uğraşan ünlü aileler şunlardı: Haçaduryanlar, Topçunk, Sırabenk, Dıbsenk, Khalf Arakelenk, Ağasenk, Caualisenk, Kel Yeğsoyenk, Eğoyenk, Balbalenk, Khalf Manugank, Der Manuelenk, Manasdurenk.

Hızarcı

Ağaç gövdelerini uzun tahtalara dönüştüren zanaat. Hanili hızarcılar dört kalası ikişer ikişer, başları çarpı işareti şeklinde birbirine bağlar ve üzerlerine dört-beş metre uzunluğunda, üzerinde kesilecek gövdeleri yerleştirecekleri bir başka kalas bağlarlardı. Tahtaların kalınlığını kararlaştırmak için kırmızı renkli, paralel çizgiler çizerlerdi. Hızarcılardan biri uzun kalasın üzerine konmuş gövdenin üzerine tırmanır, diğer çalışan da aşağıda dururdu ve uzun bir testere ile tahtayı kesmeye başlarlardı [23].

Diğer Meslekler

Hani’de yaygın olan diğer meslekler şunlardı:

  • Boyacılık.- Bu mesleği icra eden aileler şunlardı: Zoroyents Korko, Çaloyents Garo, Aboyents Manuk, Simoyents Garabed ve Boyaci Simonenk.
  • Pamuğu çekirdeğinden ayırlanlar.- Ünlü aileler şunlardı: Ğugoyents Arakil, Çuğugants Hagop ve Ohan.
  • Güzel nakışlı perde, masa örtüsü ve paketler hazırlayanlar (basmaci).- Bu mesleği icra edenler; Badmaçonk, Çalımenk, Haç hatunents Mıroyenk, Tayrenk, Çalığenk, Eğoyenk.
  • Semercilik.- Çalımenk, Çulçi Bığdoyenk.
  • Değirmen inşa edenler.- Anteyenk, İsroyenk, Der Movsesenk.
  • Kasap.- Akrenk, Kesenk, Fermanents Ferman, Tanonts Ohan, Ğugas, Lalents Garen.
  • Çocuk bakıcılığı.- Ünlü olan çocuk bakıcıları Mıço Mıro (Anuş) ve Mahboyents Saro idi.
  • Hani’de aynı zamanda kuyumculuk, berberlik, eyercilik, keçe işçiliği, fırıncılık ve dinkçilikle [24].
Exit mobile version