Diyarbakır’da Tarih boyunca Aileler arasında yaşanan Gelenek, geçmiş kuşaklardan günümüze kadar gelmiş, yaşatıldığı toplum bireyleri arasında kuvvetli bir bağ oluşturmuş veya o toplulukta eskiden kalmış olmaları sebebiyle saygı duyulup kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bir harekettir.
Görenek, ise henüz gelenekselleşmemiş, bireylerin biri birlerinden görerek öğrendikleri yapılan davranışlardır. Bölge halkı arasında yüz yıllardır yaşanılan ve yaşatılan gelenek ve görenekler, İnanç, doğru olduğuna inanılan, dini muhtevalı düşünce ve davranışlardır.
Doğum Geleneği
Gözünü dünyaya yeni açan bir çocuk, vücudunda pişik oluşmaması ve kokmaması için önce tuzlu suyla yıkanır. Yıkanma işlemi tamamlanınca tekrar tuzlanır.
Üç günlük olan çocuk bu zaman zarfında sararırsa, sarı renginin düzelmesi için üç gün süreyle kaldırma denilen yıkama esnasında, yıkandığı suya darı tanesi atılır.
Doğumdan sonra lohusanın yanında kırk gün süreyle bir kişi durur. Lohusanın yanında duran kişi her ihtimale karşı dışarı çıkarsa diye, odada bir Kur’an-ı Kerim, bir süpürge veya bir demir parçası bulundurulur. Bununla çocuğa cinlerin çarpmasının önlenmiş olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olduğunda, tekrar yıkanır ve kırk kaşıklık son durulama suyu ile durulanır. Bu yıkanmaya “kırk çıkarma” veya “kırklanma” denir. Kırkı çıkan çocuk, yakın bir komşuya “Kırk uçurmaya” götürülür. Çocuk, kırkı çıkana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmamışsa bundan sonra da karşılaşmayacağına inanılır. Aynı günlerde yakın komşularında veya akraba arasında bir başka çocuk daha dünyaya gelmiş ise kırkları çıkıncaya kadar, her iki çocuk görüştürülmez. Çocukları kırkı çıkana kadar görüşürler ise birinin büyüyüp diğerinin büyümeyeceğine inanılmaktadır.
Anne sütünün kaçacağına inanıldığından, lohusanın yanında bir başkası süt emzirmez. Tırnak kesimi, çocuğun kırkı çıktıktan sonra yapılır. Kesilen tırnak, babasının cebine konur ve karşılığında para alınr. Babadan alınan bu parayla çocuğa bir şeyler alınır.
Çocuk 6 aylık olunca(kız ise) eline kına yakılır. İlk defa ayakta durmaya başlayıp, ilk adımını attığı zaman “tay çöreği” veya “adım çöreği” ismi altında bir kutlama yapılır. Bu kutlamada, içinde birkaç tanesinde demir para bulunan bir tepsi lokma veya kurabiye pişirilir. Çocuğun ayaklarına kurdele bağlanıp, boş bir yere çıkarılarak, mahallenin ufak çocukları toplanır ve belirli bir mesafeden çocuğa doğru koşturulur. Yarışı kazanan çocuğa para veya hediye verilir. İlk kez ayakta duran çocuğun ayaklarındaki kurdele kestirilir. Bundan sonra yapılan lokma veya kurabiyeler, orada toplananlara dağıtılır. İçinde para bulunan lokma veya kurabiye kime düştüyse o kişi, çocuğa uygun bir hediye alır.
Sünnet Geleneği
Genelde değil de yeni doğan çocuklarda mücbir sebeplerden dolayı doğumdan hemen sonra sünnet yapılır. Ama bölgede Sünnet yaşı 5 ila 12 yaş arasıdır. Sünnet dönemi ise, çocuğun okulu olmadığı yaz aylarında, kimi farklı etkinliklerle yada sünnet düğünü yapılır. Sünnet elbisesi en az bir hafta öncesinden alınır, çocuğun yatağı renkli tülbent ve kağıtlarla, ışıklarla süslenir.
Sünnet düğünü cuma-cumartesi veya cumartesi-pazar olmak üzere iki gün yapılır. Kimi ailelerde Bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede akrabaları, yakınları ve komşuları toplanarak çocuğu oynatır, silah tutan parmaklarına kına yakarlar. Kına yakan kişinin koluna tülbent bağlanır. Kınayı yakacak olanın anne ve babasının sağ olmasına özellikle dikkat çekilir. Bununla çocuğun uzun ömürlü olması temenni ediliyor.
Ertesi gün, öğle saatlerinde bir araba konvoyu oluşturularak, sünnet çocuğu gezdirilir. Bu aileden aileye değişir. Konvoyda tüm arabalara birer havlu bağlanır ve son olarak çocuk sünnet edilir. Çocuğun sünnetinden önce çocuğa orada bulunanlardan birine sünnet kirveliği verilir. Kirve ise sünnet esnasında ya yanı başında olur yada sünnet edilen çocuğu kucaklar. Sünnet edilen Çocuk yatağına yatırılır ve mevlit okutulur, mevlidin sonunda orada bulunanlara pilav, ayran ve tatlıda dağıtılır. Yakınları ve komşuları tarafından sünnet çocuğuna geçmiş olsun diyerek hediye verilir. Akşama kadar eğlenceler, oyunlar yapılarak, sünnet düğünü tamamlanır.
Askere Uğurlama Geleneği
Askere gidecek gençler, önce akraba ziyaretlerine başlarlar. Akrabaları, kendilerini ziyarete gelen gençlere çeşitli yemekler yapıp ağırlarlar. Bu ziyaretler 15-20 gün boyunca devam eder. Bu süre içerisinde, gençlerin boynuna yöreye has şal bağlanır. Toplu halde ev ev dolaşırlar ve hangi haneye gidilirse o hane tarafından yardım olsun diye gençlere para verilir. Askere gitmeye bir gün kala, topluca asker düğünü yapılır ve masrafları asker ailesi karşılar. Askerin Tüfek ve tabanca tutacağı parmağına kına yakılır ve o gece davul-zurna eşliğinde gençler arasında, kızlı erkekli oyunlar oynanır. Ertesi gün askere gidecek genç evden çıkarken annesinin ve babasının, kardeşlerinin ellerini öper,” Allahaısmarladık” derler. Bu esnada bir çok aile gelenek olarak anne uğurlamada Evden yola çıkan askerlik günlerinin su gibi geçmesi dileğiyle, asker adayının arkasından su dökülür. Bu gelenek başka bir şekilde de Gurbete giden ziyaret sonrasında evden ayrılanların arkasında da arkalarından su dökme inancı yaygın
Askere gidecek genç, ailesi tarafından hazırlanan asker torbasını eline aldıktan sonra, nişanlı ise vedalaşmak üzere nişanlısının evine; nişanlı değilse köy meydanına giderek, burada toplananlar ile vedalaşır. Genellikle asker babalarınca ortaklaşa kurban kesilip, dua edilerek askerler uğurlanır.
Düğün Gelenekleri
Düğünler, süre ve uygulamalar bakımından, şehir ve köylere göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bunun nedeni, çeşitli sebeplerle Balkanlardan gelen göçmen gruplar arasındaki kültürel farklılıklardır. Zaman içerisinde göçlerle gelerek Kırklareli’nin değişik bölgelerine yerleşen insanlar, beraberinde adetlerini de getirmiş ve yaşatmışlardır. Daha sonra gelenler, kendilerinden önce gelen insanların kültürleriyle karşılaşmış ve ortak bir kültür oluşturmuşlardır. Ancak bu ortak kültür, Kırklareli’nin değişik bölgelerinde farklı uygulamalar şeklinde görülür. Bu nedenle ildeki düğün adetleri yer yer farklılık göstermektedir.
Düğün Töreni
Düğün telaşı en az bir hafta öncesinden başlar ve genellikle cumartesi-pazar günü olan düğünlerde, perşembe günü kızın çeyizi alınır. Bu arada yengeler sandığın üzerine oturur ve “Sandık kalkmıyor.” diyerek, oğlan tarafından hediye ister. Alınan çeyiz, oğlan evine götürülür ve cuma gününün akşamı kına gecesi yapılır. Oğlan tarafı eğer aynı köyden ise kız evine o gece kına getirir. Yengelerinden biri, gelinin eline kına koyar ve giderler. Daha sonra bu kına gelinin el ve ayaklarına (annesi-babası sağ olan) bir yengesi tarafından yakılır. Gelinin yüzüne renkli bir krep örtülür. Bir darbuka eşliğinde türkü söylenir. Bu türküler gelinin evden ayrılışının, gurbete veya başka bir köye gidişinin öyküsüdür. Gelin de bu türkülerle içlenir ve ağlar.
Sabah gelinin kınaları, öksüz bir çocuk tarafından açılır. Ellerine ve ayaklarına kına yakarken konulan paraları bu çocuk alır. Cumartesi günü öğlene doğru oğlan evine davullar, kız evine de çalgılar gelir. Akşam üstü herkes işini bitirene kadar gençler oynar. Akşam üzeri kızın ahretliğinin (sağdıç) hazırlamış olduğu “ahret çiçeği” alınmaya gidilir. Çiçekçiden alınan naylon çiçek dalının üzeri, kızların yaptığı süslerle bezenir. Çiçeğin üzerine mısır patlatılıp dizilir. Kuru üzümler bir ipe dizilerek asılır. Bununla beraber bebek, sakız, sigara, kibrit, emzik, bebek oyuncağı, çikolata, şeker, balon gibi şeyler de asılır. Ayrıca küçük ampuller veya mumlar da yerleştirilerek gece yakılır. Çiçeğin saksısına bir kutu şeker yerleştirilir; çiçekle birlikte ahret kız baklava ve bir de hediye bohça hazırlar. Bütün hazırlıklar gerdek gecesi gelinle damadın zevkle yemesi için yapılır. Bu çiçek daha sonra gelin evinin bir köşesini süslemektedir.
Çiçeğe karşılık, gelin kız da ahretliğe hediye bir elbise alır. Çiçeği almaya giderken, yine oyunlar oynanır ve çiçek alınarak, gelin kızın bulunduğu eve getirilir. Bu çiçek, yörede bolluk ve bereketin simgesi olarak nitelendirilmektedir.
Aynı gün ve aynı zamanda, oğlan tarafı da oğlanın ahretliğine (sağdıcına) gider. Davul-zurna ile ahretlik evine gelindiğinde, ahretlik gelenleri karşılar. Yaşlılar oturur, gençler de oynar. Daha sonra ahretliğin hazırlamış olduğu baklava tepsisi ve kurbanlık bir koç, eller üstünde damat evine götürülür. Ayrıca ahretlik damat için bir başka hediye de almıştır.
Cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gecede esas düğün olur. Oyunlar karşılama, halay ve mendil havası şeklindedir. Aynı gece oğlan tarafı, kız evine davullar eşliğinde, takacakları takılarla birlikte gider. “Okuyucu” denen bir kadın teker teker gelinin başı üzerinde döndürek, takıların kimden olduğunu yüksek sesle söyler.
Bu arada gelin kız, gelinliğe adım attığından, yalnız gezdirilmez. Cinler ve perilerden korkulduğundan, yanında mutlaka biri bulundurulur.
Pazar sabahı gelin kız, yine erkenden gelinlik giyer ve oğlan tarafından takıları almaya gelenleri karşılar. Kız ve oğlan tarafı birlikte oyunlar oynarlar. Kızın ve oğlanın yengeleri, birlikte takıları alarak oğlan evine götürürler. Gelinin ahretliği de ahret çiçeğini alıp damada götürür. Oğlan evinde de oyunlar oynanır ve kız tarafı geri döner. Gelin, kendisini sevdiğine götürecek halayın gelmesini bekler. Sabahtan, ahretlik evinden davul ve zurna ile uykudan uyandırılan damat eve getirilir ve tıraş için
hazırlık yapılır. Davullar, köyün kahvehanelerini dolaşarak köy halkını tıraşa davet eder.Tıraştan sonra “gelin alma halayı” yola çıkar ve gelin evine gider.
Arkadaşları ile oynayan gelin, kendisini almaya gelen halaya bir kez baktırılır ve bir daha yengelerin kendisini almaya gelmelerini bekler. Kaynana gelini beklerken evden getirdiği ekmeği, bolluk ve bereket niyetiyle dağıtır. Ama gelin naz yapar, gelmez. Önce gelin evinden kaynanaya bir ayna götürülerek baktırılır. Kaynana aynanın üzerine para koyar. “Gelini isteriz.” diye tezahürat yapılır, fakat gelin yine çıkarılmaz. Bu kez, gelinin ayakkabısı götürülür. Para alınır. Bu ayakkabı gelinin çıkacağına işarettir. El çırparak yine gelini isterler. Daha sonra iki yenge ve darbuka çalıp mani söyleyen kız arkadaşları ile birlikte gelin getirilir. Fakat kaynana oynamadan, gelin ortaya girmez. Kızlar;
Kaynana oynamadan manisini arka arkaya söylerler. Yengelerin ve mani söyleyen kızların koluna birer başörtü bağlanır. Kızlara birer kutu şeker ve yengelere de para verilir. Yenge kadınlar, gelini kaynananın elini öpmeye götürürler. Gelin, kaynananın üç kez elini, üç kez de ayağının altını öper. Kaynana da gelinin sırtını üç kez sıvazlar. Gelin, halayla gelen yakın akrabaların ve komşuların ellerini öptükten sonra, varsa erkek kardeşleri, yok ise amca ve dayıları tarafından arabaya bindirilir. Gelin arabasının arkasından, gelinin gideceği eve kendisi ile birlikte bereket götürmesi dileğiyle içerisine buğday ve darı atılmış su dökülür.
Gelin arabası damat evine gelmeden önce, kız evinden “Müjde Yastığı”nı alan biri, yastığı damada götürerek para alır. Damat evine gelen gelini, damat etrafa şeker ve paralar atarak karşılar. Sonra gelinin duvağını kaldırır ve kendi hediyesini takar. Ahretlik kapının önünde bir tüfekle bekler. İçeriden çıkan damat üç kez tüfeği ateşledikten sonra, ucunda para bağlı mendili düğün halkına doğru atar. Mendili kim alırsa, evlenme sırasının onda olduğu söylenir. Bu arada gelin dışarı çıkarılır, kucağına kız ve oğlan çocuğu oturtulur. Damat son kez babası, kardeşleri, yakın akrabaları ve arkadaşları ile oynar. Akşam üzeri arkadaşları tarafından köy içine gezmeye çıkartılır. Gerdek gecesi imam nikahı kıyılır. Genç kızlıktan kadınlığa geçen gelin, pazartesi sabahı damadın yakın akrabalarını gezer ve büyüklerin ellerini öperek onlara havlu verir. Onlar da hediye ya da para verirler. Daha sonra gelin, bir kaba su doldurur ve bu su, görümceler tarafından üç defa dökülerek, geldiği evde işlerinin su gibi akıp gitmesi temenni edilir. Öğleden sonra gelin yine gelinliğini giyer ve son defa eğlenilir. “Duvak” veya “Cuma” denilen bu eğlence, kaynananın günüdür. Sadece kadınlar kendileri çalıp, oynarlar. Eğlencenin ortasında, kaynana, orta yerde bir çömlek kırar ve bu hareketiyle “Düşmanlarım çatlasın, gelinimin çömleğin parçaları kadar çocuğu olsun.” demek ister.
Bir hafta sonra gelin, damat ve ailesi, gelinin ailesine yemeğe giderler. Buna geziden gelen “geze” veya “kız ardı” denir. Bu gezmede yemekler yenir, sohbet edilir, aynı zamanda damatlık yapmanın da gelinlik yapmak kadar zor olduğunun bilinmesi için damada bir tabak içerisinde darı getirilerek sayması istenir. Önüne pösteki getirilerek tüylerinin sayılması ve kedi getirilerek nallanması istenir. En zor olanı da damadı ayaklarından zincirle tavana asmaya kalkmalarıdır. Bunların üstesinden gelemeyeceğini bilen damat, para vererek gençlerden kurtulmaya çalışır. İki üç gün sonra da gelinin ailesi oğlan evine yemeğe gider. Bu ziyaretlerde iki ailenin daha iyi anlaşması, kaynaşması amaçlanır.
Yörede kız kaçırma olayları çok sık görülür. Ailesi tarafından verilmeyen kızlar kendileri kaçar. Oğlanın çok sevip de alamadığı kızı da oğlan kaçırır. Sonunda aileler arasında anlaşma sağlanır ve düğün yapılır. Bu olaylar yörede normal karşılanmakta ve hiç yadırganmamaktadır.
Bayram Geleneği
Kırklareli’de Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Mart Dokuzu ve Hıdrellez gelenekleri halk tarafından kutlanan bayramlardır. Ramazan ve Kurban Bayramları yaklaşırken evlerde temizlik yapılır, baklavalar hazırlanır. Yeni giysiler için alışveriş yapılır. Ramazan Bayramının arefesinde kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır, herkesin oruç
tutması istenir. Arefe günü doğan çocuklara Arife, Arif, Ramazan Bayramında doğan çocuklara da Ramazan, Ramize, Bayram gibi isimler konur.
Arefe akşamı herkes banyo yapar, temizlenir ve erkenden yatar. Bayram sabahı erken kalkılır, erkekler bayram namazına gider. Erkekler bayram namazından dönene kadar evdeki kadın ve çocuklar yemek yemez, su içmez. Bayram namazı sonrasında küçükler büyüklerin ellerinden, büyükler de küçüklerin gözlerinden öper, hediyeleşme olur. Topluca yapılan kahvaltı sonrasında mezarlıklara ziyarete gidilir. Kurban bayramında,aile varlıklı ise kurban kesilir. Yaşı küçük olanlar, büyüklere ziyarete gider, el öpüp bayramlaşırlar. Bayramlarda dargınlar barıştırılır.
Ölüm Adetleri
Bir kişi öldüğünde, evdeki insanlar tarafından yakında ve uzakta bulunan akraba ve yakınlarına haber verilir. Ölüm olayı, köy veya kasaba içine camiden sela okunarak haber verilir. Ölen kişinin defnine çok uzaktan gelecek olan yakınları varsa, ölenin defnedilmesi bir güne kadar bekletilebilir.
Ölen kişinin ölüm anı anlaşılınca, başında ezan okunur. Ölünce çenesi bağlanır, göz kapakları kapatılır. Mezar kazıcıları tarafından, mezar kazılır. Bu arada evde ölen kişi
yıkanmış, son kez yakınlarına gösterilmiş ve gömülecek duruma getirilmiştir. Ölenin defnedilmesi için gelen akrabaları, eş, dost ve yakınları tarafından cami hocasının önderliğinde bazı köy ve kasabalarda ölenin evinde, bazı köy ve kasabalarda ise camide cenaze namazı kılınır. Buradan da mezarlığa götürülür. (Kadınlar camiye veya mezarlığa gitmez, evde kalır.) Tabuttaki cenazenin mezarlığa götürülmesi esnasında herkes cenazeyi taşımak için birbiriyle yarışır. Daha önce hazırlanmış olan mezara gelindiğinde birinci derecedeki yakınları tarafından mezarın içine indirilen beyaz bezle kefenlenmiş ölü, yüzü kıbleye gelecek şekilde yan yatırılır. Orada bulunanlar tarafından mezar çok hızlı bir şekilde kapatılır. Mezarın üstüne baş kısmından ayak kısmına doğru ibrikle su dökülür ve ibrik mezarın yanında bırakılır. Su; temizliği, saflığı, arınmayı ifade eder. Ayrıca mezara su dökülmesi kabir ateşini söndüreceği inancıyla da ilgilidir. Hoca tarafından okunan duanın bitmesiyle gelenler mezarlıktan ayrılır. Mezarlıktan ayrılırken ölünün yakınlarına tekrar başsağlığı dileğinde bulunulur.
Ölü camiye veya mezarlığa götürülmek üzere cemaat tarafından evden alınınca geride kalan kadınlar da Kur’an okuyup dua ederler. Bu arada helva pişirilip dağıtılır.
Kiremit üzerine yakılan anberden buhur, tütsü yapılarak ölü evinin etrafında dolaştırılır. Evin etrafından geçen insanlar bu kokuyu hissedince o evde cenaze olduğunu anlar. Ölüm olayının birinci gününden itibaren yedi gün, ölü evinde Tebareke okunur ve yedi gün boyunca ölünün Ölümün yedinci günü mevlit okutulur. Kırkıncı günü helva yapılıp yakınlara, konu komşuya dağıtılır. Bunlar, ölenin ruhu için yapılmış kansız kurban ikramlarıdır. Geçmişte bunlar kötü ruhların yapacağı kötülüklerden korunmak, iyi ruhların yardımını kazanmak ve ölenin ruhunun mutluluğu için yapılırken, günümüzde “Allah rızası” için yapılmaktadır. Ölümün elli ikinci gecesi de mevlit okunur. Yedinci gününde ölenin karnının şiştiğine, kırkıncı günde burnunun düştüğüne ve elli ikinci günde de kemiklerinin eklem yerlerinin birbirinden ayrıldığına inanılmaktadır.
Ölümünden sonraki ilk Ramazan veya Kurban bayramında, ölenin mezar taşları mezarına dikilir.
Ölenin elbiseleri fakir-fukaraya dağıtılır. Sağlığında vasiyeti varsa yerine getirilmesine özen gösterilir. Bayramlarda, ölenin ruhunun, yakınlarını mezarlığa beklediğine inanılır ve her bayram, mezarı ziyaret edilip dua okunur.
Mezar Taşları
Bilinen ilk insan topluluklarından günümüze değin, her yerleşim merkezinin içinde veya yakınında mezarlık alanlar bulunmaktadır. Yine bilinen tarihin en erken dönemlerinden itibaren, insanlar ölen yakınlarının defnedildiği mezarları birtakım işaretlerle, yazıtlı veya yazıtsız dikilitaşlarla belirlemişlerdir. Nitekim bölgedeki mezar taşlarında, orada yatan kişi genç yaşta ölmüş ise dünyaya doymamışlığı, geride bıraktıklarını çok seviyorsa, onlara özlemi anlatılmaktadır. Bir çoğunda da ölen kişinin mesleği belirtilmektedir.
Batıl İnançlar
Bilim ve mantıkla bağdaşmayan, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelen batıl inançlara şu örnekler verilebilir:
Doğum ile ilgili inanışlar;
Hamile kadın ekşi yerse erkek, tatlı yerse kız çocuğu doğuracağına inanılır. Hamile kadının başı üzerine haberi olmadan bir miktar tuz bırakılır. Eğer kadın eli ile ağzına dokunursa kız, burnuna dokunursa erkek çocuğu olacağına inanılır.
Hamile kadının karnı sivri olursa oğlan, yassı olursa kız doğuracağına inanılır.
Ölüm ile ilgili inanışlar;
Üç aylarda ölenlere, Ramazan Bayramı sabahı, bayram namazı kılınana kadar soru sorulmazmış. Baykuş (kukumav), kimin evinin üstünde öterse,o evden ölü çıkacağına inanılır.
Birisi ölünce mezarı üstüne hemen yağmur düşerse ardından birkaç gün devamlı yağmur yağar.
Cenaze ile gelin halayı karşılaşırsa, ardından çok ölen olur.
Süt çocukları ölürse, günahsız olduğuna ve cennete gittiğine, ahirette anasına-babasına su taşıyacağına inanılır.
Doğumda ve lohusalık durumunda ölenlerin cennete gideceğine inanılır.
Küçük çocuklar ölünce az ağlamak gerektiğine, ağlansa bile göz yaşlarının akıtılmadan ağlanmasına, aksi halde ölen küçük çocuğun ahirette gözyaşı ile boğulacağına inanılır.
Birisi ölünce, ölünün yıkanacağı su kendi evinden değil de, uzaktan alınır. Ölünün o evden uzaklaşacağına inanılır.
Hayvanlarla ilgili inanışlar;
Kargalar havada bağırarak uçarlarsa havanın bozacağına inanılır.
Bir evde çok karınca çıkarsa, o evde bolluk olacağına inanılır.
Horoz ikindi vakti kapıya doğru öterse, misafir geleceğine inanılır.
Karıncalar toprak üstüne fazla sayıda çıkarsa, yağmur yağacağına inanılır. Köpek uluması iyiye yorumlanmaz.
Diğer inançlar;
Güneş batarken kızarırsa, “Gün ardına baktı, yarın hava iyi olacak.” diye inanılır.
Bir kişinin avucunun içi kaşınırsa, eline para geçeceğine; ayağının altı kaşınırsa, yolculuğa çıkacağına inanılır.
Sağ gözün seğirmesi iyiye, sol gözün seğirmesi kötüye yorumlanır.
Güneş batarken yemek yenmez. İnsanın kısmetinin kapanacağına inanılır.
( ŞEYHMUS SELÇUK )