Çok zor dönemlerden geçiyoruz. Bulunduğumuz coğrafyada savaş, kan, gözyaşı hiç eksik olmuyor, bu gidişle olacağa da benzemiyor. Avustralya hariç, Avrupa ve Amerika’da da istisnalar dışında neredeyse 7 kıtanın her tarafında savaş, iç savaş çatışma ve ölüm var.
Emperyalist devletler ve bunların işbirlikçisi silah üreticileri, gezegendeki tüm insanların üzerinde söz sahibi olabilmek ve istediklerini yaptırabilmek amacıyla savaş çıkarıp hem bu emellerine ulaşmak, hem de ürettikleri silahları daha fazla pazara satmak istiyor.
Bugün Ortadoğu’da olan da bu… Sırtını Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve NATO’ya dayayan İsrail, kendi çıkarı doğrultusunda bu güçlerin vekaletini üstlenirken bir taraftan ilk günden bu yana genişlemesini sürdürüyor, diğer taraftan da hâmilerinin yayılmacı politikalarına hizmet ediyor.
Başından bu yana çatışmanın savaşa dönmesini hazırlanan senaryo doğrultusunda çıkarıldığına ve uzun soluklu olduğuna inananlardanım. Çünkü Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayı’nın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik başlattığı ‘Aksa Tufanı’ saldırısı, yayılmaya ve uzun soluklu olmaya doğru hızla ilerliyor. Son olarak savaş’a Hizbullah’ın katılımı ile İsrail, Lübnan’ı ve bu savaşı fırsat bilerek Golan Tepeleri nedeniyle ezeli düşmanı Suriye’yi vurmaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgeye sürekli yığınak yapması, Avrupa’nın İsrail’e sınırsız destek sunması ve buna bir de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, ‘Önümüzde iki yol var. Ya art arda gelecek daha büyük savaşlara gidilecek ya da barışla bu kriz neticelenecek’ sözleri endişeleri iyiden iyiye artırıyor.
Bu savaşta bölge halklarının hiç mi günahı yok derseniz, elbette ki var. Tarihten bu yana Filistinlilerin topraklarına sahip çıkmaması, diktatör yönetimlerin ve ailelerinin sadece koltuklarını ve geleceklerini düşünmesi, baskı politikaları ve en önemlisi de din kullanılarak halkları cehalete mahkum edip üzerinde hakimiyet kurması gibi onlarca neden sıralayabiliriz.
Fakat tüm bunlar özellikle masum çocuk ve kadınların ölmesine neden teşkil etmemeli. Hastaneler, pazarlar, okullar, camiler ve kilise gibi yerler vurulmamalı. İnsanlar susuzluğa-açlığa, göçe mahkum edilmemeli. Yaşananlar Amerika Birleşik Devletleri’nin 2003’de Irak’ta yaptığı gibi canlı yayınlarla izletilmemeli. Savaş hukuku deniyor, savaş olmamalı, böyle bir hukuka da gereksinim duyulmamalı. Biran önce Avrupa ve Amerika’nın dışındaki tüm kıtalar da yaşanır hale getirilmeli. Her zaman söylediği gibi savaş değil, barış kazanmalı.
SEÇİME DOĞRU…
Dünya’da tüm gözler savaşa çevrilmişken, içeride yerel seçim hazırlıkları sürüyor. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi sonrası bir türlü toparlanamayan ve iç çekişmelerle zaman harcayan muhalefet, böyle giderse 1 Nisan 2024 sabahına daha büyük bir şokla uyanabilir.
Yöneylem Sosyal Araştırma Merkezi’nin cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi sonrası Türkiye’de yaşayanların nasıl hissettiğine ilişkin araştırması da bunun ortaya koyuyor. Araştırmada seçmen de bıkkınlık, öfke ve çaresizlik ön plana çıkıyor. Ankette, ‘Son dönemde siyasi konular hakkında düşündüğünüzde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?’ sorusuna şu cevaplar verdi:
Çaresiz: Yüzde 27.7, Bıkkın: Yüzde 25.5, Öfkeli: Yüzde 22, Umutlu: Yüzde 16.1, Heyecanlı: Yüzde 5.4, Cevap yok: Yüzde 3.3. Cevaplara göre, CHP’lilerin yüzde 95’i bıkkın, öfkeli ya da çaresiz. Bu oran, İyi Partililer de yüzde 94.5, Yeşil Sol Parti’ye oy verenlerde ise yüzde 90.
İktidar da oy kaybediyor fakat halen ilk sırada yer alıyor. Dönüp geriye baktığımız da 6 masadan eser kalmadı. CHP kendini yiyip bitiriyor. İYİ Parti, MHP gibi iktidar imkanlarından nemalanmak için AK Parti’ye yanaşıyor. DEVA ve Gelecek partileri Anayasa konusunda iktidara açık kapı bırakıyor.
Yeni ismi HEDEP olan Kürt siyasi hareketinde ise, AK Parti ile eski siyasetçiler aracılığıyla resmi olmayan görüşmeler yapıldığı kamuoyuna yansıyor. Sohbeti şeklinde geçtiği bildirilen görüşmelerde siyasi tutukluların serbest bırakılması, kayyum uygulamasının son verilmesi ve Abdullah Öcalan’a tecritin kaldırılması konuşuluyor.
Sandığın seçmenin önüne geldiği güne kadar çok şey yaşanacak. Fakat iktidar işi şansa bırakmayarak çalışmalarına hız veriyor. Kayyum yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de çalışmalarını sürdürüyor.
Belediye, kentin her tarafındaki billboard ve elektrik direklerini ‘Neler Yaptık’ başlığıyla icraatları ile anlatıyor. Bende onlardan bazıları ile yazımı noktalıyor, muhalefete göndermede bulunuyorum.
‘4 Kitap Kafe’yi Şehrimize Kazandırdık’, ‘Malabadi Köprüsü’nün Çevresini Değiştiriyoruz’, ‘7 Akademi Lisesi Açtık’, ‘Diyarbakır Surları Restorasyonla Yaşayacak’, ’10 Yeni Cadde, 2 Yeni Bulvar Açtık’, ’23 Cadde, 4 Bulvar Yeniledik.’
Sevgiyle kalın.