Sakarya Sivil Toplum Kuruluşları Kadın Kolları Komisyonu, “gazze’de yaşayan kardeşlerimiz başta olmak üzere mağdur edilen tüm dünyanın kadınları için…” sloganıyla bir basın açıklaması düzenledi.
Adapazarı AKM önünde düzenlenen basın açıklamasını Aysun Kılıman okudu.
Tarihi 8 Mart 1857 yılına kadar giden, “Kadınlar Günü”nün özünde kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak, insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek ve daha iyi yaşam koşulları için ortaya çıktığını belirten Kılıman, ancak söz konusu bu günün kapitalizmin vahşi ellerinde tam tersi bir gün olarak pazarlandığını söyledi.
Kılıman, “Bugünlerde her gün ve her gece sanki insanlar tüketsinler diye icat edilmiş gibi anlaşılmakta, ‘kutlama’ adı altında insanların tüketim çılgınlığı yapmaları istenmektedir. Özellikle Medyada, kadınlar günü adı altında kadın bedenleri metalaştırılmakta, Allah’ın aziz ve mükerrem olarak yarattığı insanlar tüketim sektörünün kölesi olarak gösterilmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve uluslararası arenada 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanılan bu günde Sakarya Sivil Toplum Kuruluşlarının kadın kolları temsilcileri olarak sormak istiyoruz, hangi kadınlar günü, hangi kadının günü?” dedi.
Kapitalizmin dayatmalarına karşı olduklarını ifade eden Kılıman, kadının, ailenin sağlam olmasının, batıl ideolojilerin rol dayatmaları ile değil, her insanın yaradılıştan gelen fıtrat değerlerine sahip çıkılarak sağlanabileceğini kaydetti.
Kılıman, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün başta Gazze olmak üzere dünyanın her tarafında kadınlarımız tahammül-ü fersa bir şekilde zulümlere uğrarken bir kutlama günü olarak değil ezilen, horlanan, savaşın ve yokluğun en büyük çilesi omuzlarına bırakılan kadınların anlaşılması için değerlendirilmelidir.” ifadelerini kullandı.
7 Ekim’den bu yana 14 bin 622 çocuğun, annelerinden ve 8 bin 8996 annenin de binlerce çocuğundan koparılarak dünyanın gözleri önünde zalimce katledildiğini ifade eden Kılıman, şöyle devam etti:
“Tüm bu yaşananlar yürekleri sızlatırken, üstüne Dünyanın suskunluğu yaşanan bu acıyı daha da arttırmakta ve birçok şeye kuşkuyla bakmamıza sebep olmaktadır.
Filistinli kadın ve çocuklar söz konusu olduğunda; İnsan hakları ve özgürlüklerinin rafa kalktığını ‘izimlerin’ hepsinin maalesef sınıfta kaldığına şahit oluyoruz.
Nasıl sınıfta kalmasın ki; bırakın insan haklarını hayvan haklarının ve çevre bilinci adı altında bitkilerin korunmasına yönelik binlerce seminerlerin düzenlendiği, uluslararası anlaşmaların ülkelere dayatıldığı, günlerce medyadan ve gündemden düşürülmediği bir zeminde, kadın hakları savunucularının da dahil tüm hak ve hukukçuların Siyonist ve emperyalistlerin İslam Coğrafyası’nda kadınlara yönelik işledikleri caniliklere karşı üç maymunu oynamaları ve zalimlere yönelik edecek tek bir kelimelerinin olmaması tek dişi kalmış canavarlıklarının tezahürü değil mi?” (İLKHA)