SAVAŞ VE BARIŞ…

  Savaş; ülkeler, hükümetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı çatışma. Savaşlar genellikle dini, millî, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir. Barış; düşmanlığın olmaması anlamında kabul görür. Başka bir anlatımla kötülükten, kavgalardan, savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sükûnet, sessizlik, huzur içinde yaşamak olarak tanımlanır. […]

 

Savaş; ülkeler, hükümetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı çatışma. Savaşlar genellikle dini, millî, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir.

Barış; düşmanlığın olmaması anlamında kabul görür. Başka bir anlatımla kötülükten, kavgalardan, savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sükûnet, sessizlik, huzur içinde yaşamak olarak tanımlanır.

Zıt anlamlı iki tarif. 8 Milyar nüfuslu Dünya’da her ikisinin de taraftarı mevcut. Savaş taraftarı bir avuç iken sermaye ve yönetimleri ellerinde bulundurdukları veya kontrol ettikleri için Barış taraftarlarına üstünlük sağlamaktadır. Dünya’da yaşanan savaş, iç savaş ve çeşitli çatışmalar bunun bariz göstergesidir.

Dünya’da en fazla üyesi bulunan sosyal medya platformu Facebook’un güzel bir uygulaması var. Geçmişte paylaştıklarını anımsatıyor. Facebook’ta 8 Yıl önce 21 Eylül Dünya Barış Gününde yaptığım bir paylaşımı görünce bu konu üzerine yazmak istedim.

Paylaşımda; ‘Diktatörlerin, para babalarının, silah tüccarlarının, faizcilerin, tefecilerin, uyuşturucu baronlarının, insan kaçakçılarının kısacası daha fazla para kazanmak uğruna masum insanları çıkardıkları savaşlara kurban edenlerin kaybettiği bir dünya dileğiyle, barış severlerin Dünya Barış Günü kutlu olsun’ demişim.

Facebook’ta 8 yıl önce yaptığım paylaşımımdaki Dünya ile bugünkü Dünya’ya baktığımda, bugünün dünden daha iyi olmadığını, aksine daha da kötüye gittiğini tüm barışseverler gibi görebiliyorum.

Çünkü diktatörler koltuklarını koruma adına ülkelerini feda etmeye devam ediyor.

Para babaları, paralarına para katmayı sürdürüyor.

Silah tüccarları daha fazla silah satıp daha fazla insanın ölümüne yol açıyor.

Faizciler-tefeciler, birer vampir olup daha fazla insanın kanını emiyor.

Uyuşturucu baronları, daha çok kazanmak uğruna ilkokul çağındaki çocukları zehirlemeye başlıyor.

İnsan kaçıkçıları, ülkelerindeki savaşlardan kaçıp daha iyi bir yaşam için Avrupa’ya gitmek isteyen 3 yaşındaki Aylan Kurdi ve ailesinin soğuk ve karanlık sulara gömülmesini yüz binlercesine yaşatmayı sürdürüyor.

Oysa Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler, Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak ilan edip kutlamaya başlamış,

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise 1981’deki 57’nci birleşiminde Genel Kurulun açılış günü olan Eylül’ün 3’ncü Salı gününü Uluslararası Barış Günü olarak kabul etmiş, Genel Kurul daha sonra 7 Eylül 2001 tarihinde aldığı başka bir karar ile 21 Eylül’ü Barış Günü olarak ilan etmiştir.

Ama ne Birleşmiş Milletler, ne bugünkü Rusya, ne Amerika Birleşik Devletleri, ne NATO, ne Avrupa Birliği ülkeleri ne de bunların destekçileri, savaş ve iç savaşları bitirme, çatışmaları yok etme gibi bir derdi bulunmuyor. Tam tersine açıktan veya alttan ateşe benzin döktüklerini görüyor, biliyoruz.

8 Yıl sonra hiçbir şeyin değişmediğini görerek, aynı paylaşımı tekrarlıyor ve yazımı Amerikalı Hippilerin meşhur sözüyle noktalıyorum,  ‘Savaşmayın Sevişin.’

Bu arada geçen hafta muhalefete yönelik yazılarım nedeniyle gelen tepkiler üzerine köşeme taşıdığım ‘Beceriksizliğin sorumlusu gazeteci mi?’ başlıklı köşe yazıma gerek telefonla arayarak, gerek mesaj atarak, gerekse sosyal medyadan destek veren herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Desteklerinizle dik durmaya, tarafsız olmaya devam ederek, kamu yararı göstermeye devam edeceğim.

Sevgiyle kalın.

Exit mobile version